Pazartesi, Kasım 07, 2005

İnternette dolaşıp blogları okurken, arada süpriz bazı isimlerle karşılaşıyor insan. Bunlardan birisi de Nurgül Yeşilçay. Açıkça söylemek gerekirse, eskiden seyrettiğim bir kaç Asmalı Konak bölümü dışında kendisinin o güzel yüzünü görmeye nail olamadığım için şanslımıyım yoksa değil miyim diye merak edip de kendisinin o dünyanın 8. harikası blogunu okurken küçük bir uyarı gözüme çarptı. Siteye destek veren teknik ekipten bahsediliyordu. Yazdığınız yorumlar yayınlanmıyor sanmayın sadece burda yayınlanan her şey önce teknik ekibin denetiminden geçiyor deniliyordu. Aptal olduğunu hiç düşünmediğim bu güzel oyuncumuzun da zaten stratejik bir manevra ile kendisine farklı sosyal gruplardan hayran kitlesi yaratmak için Türk halkının üstüne akınlar düzenlediğini düşünmek işten değildi.

İnternette araştırınca "Daha henüz bir kadınla yatmadım", "Ben Türkan Şoray'ın tahtına aday değilim. Ben o olamam, o da ben olamaz." "Eviliğe karşıyım, benim beraberliğimi belediye onaylayamaz" tarzı sansasyonel açıklamalarını kolayca bulduğumuz Nurgül hanımefendi. Blog kardeşliğine üye olup link vermeyi de unutmamıştı tabii ki.

Ancak blog işinin ruhunun insanın kendisini ifade etmesi olduğuna inan passive-atak camiası adına bir teknik ekibin destek verdiği blogun futbolcu web sitelerinden nasıl bir farkı olduğunu sormak istiyorum -ki bazı futbolcuların yazı yetenekleri "Nurgül Hanım+Teknik ekipten" daha iyi bana kalırsa-.

Diğer yandan teknik ekibin destek verdiği bloga gönderilen bir yazı ve onun düzeltilmiş hali nasıldır diye biraz düşününce insanın aklına değişik senaryolar geliyor.



Yaaa Sevgili Günlük Yaaa...
Bugün kendimi yalnız hissediyorum. Evde Cem'den, Osman Nejat'tan ve onun dadısından başka kimse yok. Çocuk yüzünden evde artık manyak partiler de veremiyorum. Dün gece Cin Ali serisini okuyup bitirdim. Süpeeeer. Bir senaryo yazayım filminde de başrolü oynayayım diyorum. Murathan Mungan izin vermemişti benzer bir olaya daha önce , Cin Ali verir inşallah. Düşünsene filmde de başrolü ben oynarım. Makinist diye bir film vardı, adam rolünü oynayabilmek için zayıflamıştı. Aynısını ben de yaparım Cin Ali olmak için. Daha önce de başımı kazıtmıştım zaten. Bu sefer kesin alırım Oscar'ı. Zaten hep erkekler kadın rolüne çıkıp sansasyon yaratıyor bir kere de benim gibi güzel bir kadın erkek rolüne çıksın da oyunculuk neymiş göstersin herkese yaaa.

Geçen bi mendilci kız gördüm. Çok pahalı satıyor mendilleri, pazarlık yaptım ama ucuza kapattım bütün mendillerini. Ne yapsam acaba şimdi bunları. Üfff iyilik yapmak ne zormuş ya. Bi daha mendil almayacağım. Hem pis bütün mendiller.

Hadi canım öptün seni yaaa.

Bu yazı düzeltilince aşağı yukarı şu hale gelir sanırım.



Bunaldım yine. Dünya her zamanki gibi kötü. Cem'e ve Osman Nejat'a ayırdığım küçük dünyamdan başka ne var elimde bilmiyorum. Hep içimden geldiği gibi yaşadım ve neden insanlar hiç birbirlerini umursamıyorlar anlamadım.

Bu aralar Kafka'ya takmış durumdayım feci şekilde. Dün akşam Şato'yu okudum bir oturuşta. Yaratıcı ile arasındaki ilişkiyi ne güzel anlatmış. Kitabın adı Şato ama ilginç bir şekilde kitabın hiç bir kısmı şatoda geçmiyor. Günümüz türk romancılığının da sorunu bu sanırım, Orhan Pamuk dışında düşlere yer veren yok. Stalin dönemi rus gerçekçiliğini yaşıyoruz bu aralar edebiyat dünyamızda.

İddalı projelerim var bu arada. Yakında gerekli bağlantıları yapınca burdan duyururum yine.

Bu aralar bana söylenen hiçbir şeye kızamıyorum. Çünkü bunları okuyanlar o kadar şanslısınız ki. Hepimiz sıcak evlerimizde, işyerimizde oturup bu dünyayı ayaklarımıza getiren aletten iletişebiliyoruz ama Malatya’da o küçücük bedenlere yapılan işkenceleri duydukça, düşündükçe hayatın ne kadar acımasız olduğunu bir kez daha anlıyorum. Kendi yaptığı hatadan dolayı hapse giren birini anlayabiliyorum ama bunların hiç bir kabahati yok hayat onların böyle yaşamalarını istemiş. Hepsi bütün saflığıyla sadece çocuk, küçücük elleri, masum bakışları var. Valla onlara bu işkenceleri yapan insanoğlu sana, bana neler yapmaz.

bizim de tek yaptığımız şey bu yazının sonuna tek bir kelime eklemek. böylece yaratmaya çalıştığı samimi ortam pekişmiş oluyor. hatta bütün yazdığı yazıların sonuna bu kelime otomatik eklenmeli.

"yersen"

5 Comments:

Blogger passive said...

yersen yersin gerekirse di mi

12:09 ÖÖ, Ocak 30, 2006  
Anonymous Adsız said...

serdar korktum senden ya :)

3:07 ÖÖ, Ocak 30, 2006  
Blogger Serdar Güler said...

yersen

10:48 ÖÖ, Ocak 30, 2006  
Anonymous Adsız said...

çok geraksiz bir yazı olmuş sizinki de.başkalarının samimiyetinden şüphe ederken aynaya baktınız mı hiç.burdan sizde pek iç açıcı gözükmüyorsunuz.nurgül hanımın hayranı değilim ama oyunculuğuna bayılırım ve de doğal konuşmasını severim.ünlü birinin blog açacak kadar kompleksiz olması niye gücünüze gittiki.yoksa sizin de nurgül kompleksiniz mi var.iyi akşamlar

8:57 ÖS, Mart 10, 2006  
Blogger Anderson said...

Sana (ve sanata) hakvermemek elde değil. Uğraşmış didinmişsin, yılmamışsın. "Burası koca bir deniz girmeyen keriz." anlayışını benimsemiş insanlara savaş mı açtın, yoksa zamanın mı bol bilmiyorum ama şu garip dünyada anlayamadığımız o kadar çok şey varken bu soruma sıra gelir mi onu da bilmiyorum. Burada daha fazla kalırsam bende üzüm gibi kararacağım, o yüzden ben kaçtım, iyigünler.

3:51 ÖS, Nisan 24, 2006  

Yorum Gönder

<< Home